Yazı
Yazar : Mehmet SEZER
1663 Görüntülenme
DÖNEMİN EBÛZER’İ
Mehmet SEZER

Yaşam, her birimiz için bambaşka yerlerde başlasa da bazılarımız birbirini bulur ve dostluk da böylece başlamış olur. Benim Feyzi kardeşimle olan durumum tam da bu kâbildendir. Feyzi Ekmen, Batman’a bağlı Gercüş doğumluydu, ben ise Mersin’in Erdemli ilçesinde dünyaya gelmiştim. Yollarımız, 1984 yılında Hatay Eğitim Yüksek Okulu’nda (HEYO) kesişmişti. Kendisi, toplumda kolay rastlamadığımız şekilde şahsına münhasır bir kardeşimdi. Üniversite yılları boyunca ev arkadaşlığı yaptığım, samimî bir müslüman ve gerçek bir dosttu. Kendisi dostluğumuz boyunca sevinci, üzüntüyü ve yokluk günlerini birlikte yaşadığım yol arkadaşımdı. Feyzi Ekmen’in, karşılaştığı zorluklar karşısında dik bir duruşu, onurlu ve değer üreten mütevâzı bir yaşamı vardı. İnsanlarla olduğu gibi tüm canlılarla olan ilişkisi ve  merhameti de bambaşkaydı. Sâhip olduğu tüm bu  özelliklerinden dolayı ona, dönemin Ebuzer’i diyenler bile vardı. Dostluğumuz boyunca burada yazmakla tükenmesi mümkün olmayacak kadar çok şey yaşadık kendisiyle. Fakat onu tanımayanların hakkında bilgi sahibi olması, tanıyanların ise onu bir kez daha hayırla yâd etmeleri için Feyzi kardeşimle yaşadıklarımızdan birkaç hatıramı anlatmak istiyorum.

Anadolu’nun saf, gariban ama onurlu on beş çocuğunun bir araya gelip omuz omuza vererek yaşadığı öğrenci evimiz, okulun hemen yanındaydı. Bir gün öğrenci arkadaşlardan biri bizim evde yangın çıktığını haber verdi. Telaş içerisinde hemen eve koştuk fakat dumanlar çoktan yükselmeye başlamıştı. Yemek sırası o gün Feyzi kardeşimde olduğu için evde bir tek o vardı. İtfaiye araçları geldi ve ancak kapı kırılarak  içeri girilebildi. Ancak o sırada içerde kimse yoktu. Hepimiz, kendisinin evde olmadığına çok sevinmiştik. Evimizde, üzerinde yemek pişirdiğimiz, küçük, yuvarlak bir tüpümüz vardı. Meğer Feyzi, kuru fasulye haşlamak için yemek tenceresini bu tüpün üzerine koymuş ve bir süre sonra da tüpün biteceğini düşünerek yeni tüp almak için evden çıkmış. Yani o esnada evde olmaması bu sebeptenmiş. Biraz sonra âheste âheste gelip her zamanki sakinliği ve tebessümüyle: “İşim biraz uzun sürdü.” demişti. 

Yine 1985 yılında inandığımız dâvâ yolunda bazı sıkıntılar yaşadığımız bir dönemdi. O sıralar sivil polislerin bizi takip ettiğini tahmin ediyorduk. Bir gün arkadaşımla Antakya’nın sokaklarından birinde yürürken Feyzi kardeşim deli taklidi yaparak yanımızdan geçmiş ve bizim duyabileceğimiz şekilde: “Polisler arkanızda, dikkat edin!” diyerek türkü söyleye söyleye, bizi tanımazmış gibi oynaya oynaya uzaklaşmıştı.

Bir insanın hayatının dönüm noktalarından biri de evlendiği gündür. İnsan o gün, yanında en sevdiklerini görmekten mutluluk duyar. Takvimler 1986 yılını gösterdiğinde Erdemli’nin Esenpınar köyünde yapılan düğünümde HEYO’dan üç can dostum vardı; Mustafa Türkmen, Bahri Açıkgöz tabiî ki Feyzi Ekmen. Düğünümden yaklaşık 27 yıl sonra ise, bu kez en kıymetlilerim olan çocuklarımın  düğününde de, kendisi ve eşi Hatice hocam düğünümüze katılarak bizi ziyâdesiyle onurlandırdılar. 

1987 yılına geldiğimizde öncesinde yaşanan bin bir zorluktan sonra aftan yararlanıp okula tekrar dönüş yapmıştım. O sıralarda Feyzi kardeşim Hatice hocamla evlenme isteğini ailesine iletmişti. Kendilerince sebeplerden dolayı Hatice hocamla evlenmesine pek de razı olmayan babası Gercüş’ten Antakya’ya ziyaretimize gelmişti. O sırada Hatice hocamın ailesi de bu evliliğe rıza göstermiyordu, ama biz araya girip durumun yumuşamasına vesile olmuştuk.

Yine 1987 senesindeyiz. O yıllar, kamu kurum ve kuruluşlarındaki başörtüsü yasağı da göz önüne alındığında, kardeşlerimize yapılan baskıların en yoğun olduğu dönemdi. Ankara İlâhiyat Fakültesi öğrencilerinin başörtülü arkadaşlarına destek olmak için okul önünde gerçekleştirdikleri oturma eylemlerine katılmak üzere Hatay'dan birlikte yola çıktığım dâvâ arkadaşım yine Feyzi Ekmen’di. Eyleme destek verdikten sonra ise Millî Gazete Ankara bürosunda Zeki Ceyhan ile görüşmüştük. Pazartesi günü HEYO’dan eyleme destek haberini manşetten vermişlerdi.

Dostluk, öyle birlikte birkaç sene, birkaç olay yaşamakla değil, ömür boyu hem zor hem de güzel zamanlarda dostunun yanında bulunmakla mümkün oluyor. Bizimkisi yıllar içinde bir çok sınavdan geçmiş bir dostluktu. 1997 yılına geldiğimiz zaman, Havza’da görev yaparken yarıyıl tatilinde, eşi ve çocuklarıyla birlikte Van’a ziyaretimize gelmişlerdi. O kış gününde hep beraber vapurla Tatvan’a doğru bir gece yolculuğu yapmıştık. Daha sonra Adıyaman’da görev yaparken, 28 Şubat’ın soğuk rüzgarında, Hatice hocamın başörtüsü nedeniyle devlet memurluğundan ihraç edildiği sıkıntılı imtihan günleri gelmişti. Ama bu iki güzide insanın, inandıkları yolda onurlu duruşlarından taviz vermediklerine biz şâhit olduk. Dört çocuğu ile birlikte Osmaniye’ye yerleştikleri günlerde Hatice hocamın tekrar göreve dönmesiyle birlikte içlerindeki burukluk sevince dönmüş ve ancak o zaman biraz nefes alabilmişlerdi.

Şüphesiz ki; biz O’ndanız ve dönüş de yine O’nadır.

2021 yılının ilk günleriydi. Sabah erken saatlerde yürüyüş yaparken “gerçek dostlarımdan, bir süredir görüşemediğim beş arkadaşımı arayacağım” deyip not aldığımda, listemde Hıdır Ünverdi, Feyzi Ekmen ve diğer üç kişi vardı. Sabah saat sekiz civarında kendisini aradığımda telefonu Hatice hocam açtı ve onun okula gittiğini söyledi. Ben de ona niçin aradığımın hikayesini anlattım. Rahmetlinin, hiçbir zaman telefonu yanında taşımak için özel bir  gayreti olmamıştı zaten. Bunun üzerinden az bir zaman sonra 27 Ocak 2021 saat dokuz buçuk sıralarında telefonum çaldı. Arayan, Osmaniye’den Hüseyin Murat Özgün hocamdı ve hüzünlü bir sesle, “Feyzi ağabeyi kaybettik” dedi. Böylesi üzücü bir haber aldığınızda kelimeler boğazınıza düğümleniyor ve o esnada saniyeler içinde tüm yaşananlar insanın gözünün önüne geliyor. En başta da söylediğim gibi, yazmakla, anlatmakla tüketilemeyecek hatıralarımın ortağıydı Feyzi Ekmen. 
Annesini 7 yıl önce, babasını da yaklaşık iki yıl önce kaybetmişlerdi. Yarıyıl tatili olması nedeniyle özlemini çektiği, doğduğu ve çocukluğunun geçtiği Gercüş’e gidip sıla-i rahim yapmak istediğini eşi ile paylaştığında, Covid-19 ve havaların soğuk olması nedeniyle eşi itiraz etse de -ki genelde eşi Hatice hanım ile birlikte gezerlerdi- kendisi yalnız gitmekte ısrar edince öğretmen evinde konaklama konusunda mutâbık kalmışlar. Sonrasında Feyzi Ekmen, 25 Ocak pazartesi günü, otobüsle Gercüş’e ulaşmış ve anlaştıkları üzere öğretmen evine yerleşmiş.

Aynı zamanda izci lideri olan Feyzi kardeşim, salı günü mezar ziyareti yapıp birkaç tane de fidan diktikten sonra doğup büyüdüğü eve geçmiş. Ev iki yıldır açılmadığından dolayı her tarafı toz toprak içinde görmüş. Bunun üzerine dayanamamış ve evi temizlemeye başlamış. Etrafı silip süpürmüş ve üstüne üstlük arızalı olan çamaşır makinesini de tamir etmiş ki zaten kendisi tamir işlerinde de pek mahâretliydi. Velhâsılı kelâm, evi tertemiz yapmış ve kararlaştırdıklarının aksine orada kalmaya karar vermiş. Dışarıda odun yakıp köz oluşturmuş. Saat gece yarısını geçerken de eşi ve kardeşleri ile telefonda görüntülü konuşarak onlara evin içini gezdirmiş. Annesi Hatice hanımın kardeşlerini de eve çağırdığını söylemiş ve uyumak için üç tane yorganı üzerine örterek yatmış. Çarşamba öğleden sonra akrabalarından birinin misafir yemeğine dâvetliymiş. Belirlenen vakitte dâvet sâhipleri misafirlerinin gelmesini beklemişler fakat gelen giden olmamış. Bunun üzerine eve gidip kapıyı çalmışlar, pencereye taş atmışlar, ama bir yanıt alamamışlar. İlçede gidebileceği yerlere bakmışlar, tekrar tekrar telefonundan aramışlar ama bir türlü ulaşamamışlar. Tedirgin olup eşini aradıklarında ise, “Ben de aradım ama ulaşamadım, ya telefonunun şarjı bitmiştir veya yanına almamıştır.” diye cevap almışlar. Biraz daha vakit ilerleyip kendisine ulaşılamayınca akıllarına merhum babasının eski dükkânı gelmiş. Çünkü dükkân ile evin birbiri ile bağlantısı varmış. 

Babasının vefâtından sonra kapanan dükkânın yedek anahtarı zamanında komşuya bırakılmış. Anahtarı komşudan alıp dükkandan eve açılan bölümden odaya geçerken, Feyzi Ekmen kardeşimizi çekyatın üzerinde yan tarafına yatıyor olduğu halde hareketsiz bir şekilde bulmuşlar. O anda çoktan ebedî âleme göç ettiğini anlamışlar. Odanın ortasında, gündüz dışarıda yaktığı odunun közlerinin bulunduğu tenekeyi fark ettikten sonra 112’yi arayıp haber vermişler. Sonuçta acı haber tez yayılmış ve bir doktorla bir de savcı olay yerine gelmiş ve inceleme yapmışlar. Merhumu, Gercüş Devlet Hastanesine kaldırmışlar. Daha sonra naaşı, otopsi için Batman Devlet Hastanesine götürülmüş. Ailesi cenazeyi teslim aldıktan sonra Osmaniye’de defnetmeye karar vermişler.

Gönülden Gönle Yollar Vardır.

Acı haberi aldığı esnâda Hatice Hanım Osmaniye’deydi ve hızla cenâzenin olduğu Batman’a ulaşması gerekiyordu. Aynı zamanda sokağa çıkma yasağı da vardı ve  yürütülen hızlı telefon trafiğinin ardından, rahmetli Mehmet Akif İnan’ın 29 yıl önce temelini attığı Eğitim Bir-Sen’e 2002 yılında üye olan ve hâlâ Osmaniye Tosyalı Özel Eğitim İş Uygulama Merkezi (Okulu), işyeri temsilcimiz olan Feyzi kardeşimiz için teşkilâtımız harekete geçti. Osmaniye başkanımız Mahmut Kahraman, Batman’a gidiş için izin işlerini halletti. Hüseyin Murat Özgün ise aile ile birlikte Batman’a hareket etti ve 28 Ocak 2021 Perşembe sabahı saat 7 sularında istenen yere sağ sâlim ulaştılar. Gercüş ilçe başkanımız Edip Ekmen -Feyzi Ekmen’in akrabasıdır- ilçedeki işleri, Batman Başkanımız Mehmet Ergin ise il merkezindeki işleri tâkip ettiler. Bu hususta emeği geçen bütün kardeşlerimize ayrı ayrı teşekkürü bir borç bilmekteyim. Sonuç itibariyle cenâzemiz Perşembe günü gece geç saatlerde Osmaniye Devlet Hastanesi morguna kaldırıldı. İşte böylece Fevzi Ekmen kardeşimi cuma günü rahmet yağarken Rahmet-i Rahmân’a yolcu ettik.

Eğitim Bir-Sen Osmaniye şubemizde; Nevşehir, Niğde, Mersin, Gaziantep gibi il dışından gelenlere ve Osmaniye’deki dostlara ev sahipliği yaparak taziyeleri kabul ettik ve misafirleri ağırladık. Kur’ân-ı Kerîm ve duâlar okuduk. Yapılan konuşmalarda kalpten kalbe giden yollar görüldü. Orada bulunanlar kendisiyle ilgili hayırda şâhitliklerini bildirirken oğlu Hüseyin Ekmen de “Namaz kılmayı babamdan öğrendim.” diyerek babasının kendisi için güzel bir örnek oluşundan bahsetti. Üniversitedeyken ve aynı zamanda Osmaniye’de de yakın arkadaşlarından olan Hüseyin Murat Özgün,  “Feyzi ağabey sevmek kelimesinin tam karşılığı olup yaşamayı da ölümü de çok severdi.” diyerek şâhitliğini dile getirdi. Yine üniversitedeyken ev arkadaşı olan Halil İbrahim Demirtaş da onun “bakışının sıcaklığını” vurguladı. Yine üniversite yıllarından ev arkadaşı olan Mustafa Özer “Değer üreten, onurlu duruşu ve dolayısı ile onurlu yürüyüşü olan bir insandı. Onun,  insanlarla olan ilişkisi bir yana, hayvanlarla olan ilişkisi dahî özeldi.” derken, kendisine üç değişik ağaçtan yapılma bir tespih  hediye ettiğini ve bunların  kendisine Feyzi Ekmen’i hiç unutturmayacağını söylemişti.

Yine üniversite yıllarından ev arkadaşı olan Mustafa Türkmen, “Her âyetin kendi içerisinde birçok bileşeni vardır. Hele bu, bir insan olursa… Ayrıca her âyetin yaşama özel kokusu, izi, anlamı ve rengi vardır. Âyetin kendi özelinde yaşayan, yaşananlar ve yaşatılanlar bünyesinde zamana kattığı bir anı ve bir renk vardır. Bazen âyet tüm yetisini kullanabildiği gibi bazen de anatomik donanımından bir yönünü dominant olarak kullanabilir. Bu güne konu olan Feyzi’min irâdesi insanlığın fıtrat berraklığını kaybettiği, dünya arenasında, şahsına münhasır edâsıyla cennetini cehennemin içinde arayan bir irâdeydi. Tımarhane günlükleriyle ilişkisi olmayıp fizik ve metafizik gecekondu müdâvimlerinin anlamsız, mânâsız, amaçsız, mesnetsiz, didişme ve dedikodu iletişim ağlarından kendi varlığını, keza varlığına yön veren, irâdesini uzak tutmayı bilen bir ayetti. Anaların güneş doğurduğu, Mezopotamya’nın kıymetli evlâdı, Dicle ve Fırat’ı kadar serin, Dicle ve Fırat’ı kadar bereketli, dokunduğu çorak dimağlara ışık tutan azimli ve kararlı bir irâdeydi. Rabbim kendi ilminin sonsuz nûrânî damlalarıyla ebedî yaşamın tüm nesnelerini aydınlatsın. Yaşamın tüm hüznünü mutluluk notasıyla şiirlendirsin.” dedi. Yine son birkaç kişi daha döneminin Ebu Zer’i Feyzi kardeşimiz ile ilgili güzel sözlerini sarf edip, ne kadar özel bir öğretmen olduğunu dile getirip, ona hayır duâları ettiler.

Rabbim kardeşime rahmet eylesin, mekânı cennet olsun.

MEMUR-SEN
KONFEDERASYONU
EĞİTİMCİLER BİRLİĞİ
SENDİKASI
Zübeyde Hanım Mahallesi Sebze Bahçeleri Caddesi No:86
Altındağ - Ankara / TÜRKİYE
Tel : 0.312 231 23 06 Faks : 0.312 230 65 28
ebs@ebs.org.tr
Copyright © Eğitim Bir Sen