“Yaşamak için dünyaya tapmış kimseleri de ölülerden say” diyen Feridüddin Attar’ın sözüyle başlayalım. Dünyaya tapan ve dünyanın sadece görünenden ibaret olduğunu sanan kalabalığa karşı ne yapmalı? Bu tapınma uğruna tüm değerlerden vazgeçecek noktaya gelenleri ne yapmalı? Sadece kendi varlığını bilip, bu yanılgı ve kibirle dünyanın ve dünyada işaret parmağını üzerine koymak suretiyle belirlediği herhangi bir toprak parçasının tapusunu almaya çalışanları, bu uğurda her hukuksuzluğu, her kanunsuzluğu kanun sayanları ne yapmalı?
Tarihi çok daha eski olsa da 1940’lı yıllara kadar dayanan ve gitgide büyüyen, İsrail’in Filistin düşmanlığı ve işgalinin en akıl almaz, vicdana sığmaz boyutlara ulaştığı şu günlerde; karşısına çıkan her savaş görüntüsünde, bombalama videosunda, feryat figan ağlayan insanların, yüzü gözü toz, toprak ‘kan’ içinde kalmış ‘çocuk’ fotoğrafında elini yüreğine götürmeyen, kalbinde bir sıkışma, göğsünde bir daralma hissetmeyen var mıdır? Vardır ve maalesef ki hatırı sayılır bir çoğunluk vardır ancak haksızlık etmeyelim ki dünyanın her bir noktasından -İsrail hariç- vicdan, merhamet ve adalet duygusuna sahip pek çok kişi ve grup da bu insanlık dışı soykırıma tepkisini göstermiş, göstermeye de devam etmektedir. Biz Müslüman bir ülkenin, vicdan sahibi ve aklı ile vicdanını dengede tutan vatandaşları olarak ve elbette 'nerede bir mazlum varsa onun yanında olma'yı düstur edinmiş kadim bir medeniyetin topraklarında boy gösteren Eğitim-Bir-Sen teşkilatının üyesi, temsilcisi olarak mazlumun, haksızlığa uğrayanın yanında durmaktayız.
Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen olarak zulmün başladığı ilk günden, maalesef devam ettiği bu güne kadar durmamız gereken yerden emin bir şekilde tepkimizi en üst perdeden göstermekteyiz. Ülkemizin dört bir yanında on binlerle birlikte protesto yürüyüşleri, eylemleri ve basın açıklamaları yapmakta; sesimizi, İsrail’in yaptığı soykırımı tüm dünyaya ve görmek istemeyenlere göstermek adına, mazlum Filistin’in sesi olabilmek için yükseltmekteyiz. Bu zulüm bitene kadar Gazze’nin çocukları sokaklarda özgür ve korkusuzca koşup oynayacak hale gelinceye kadar da devam edeceğiz.
İnsanlık tarihinin en aşağılayıcı ve en onur zedeleyici şekillerde katledilen Filistin halkına yapılan bu zulme sessiz kalmak bir tercih olabilri. Kimseyi sessizliği nedeniyle yargılayamayız ancak aksi için yönlendirebilir, tavsiyelerde bulunabiliriz. Fakat son günlerde sessizlikten çok daha acı şeylerle karşılaşıyoruz: Acıyla alay etmek gibi, insanlığın kanayan yarasını kaşıyıp, kanırtıp daha da kanatmak ve iyileşmesini engelleyecek uğraşlar içine girmek gibi...
Dünyanın en büyük devletlerinin alenen İsrail’e verdikleri desteği görüp sindiremezken görüp de inanamadığımız şeyler oldu son günlerde. İnsanların katledilmesine karşı hiçbir duruş sergilemeyen dünyaca ünlü markaların bazılarının 'reklam' adı altında yaptıkları garabet çekimler ve fotoğraflar. Elbette boykot büyük ve kitlesel bir direniştir ancak biz boykotun da saçma uygulamalarını doğru bulmayarak eleştirdik. İsrail etiketli birçok marka ve ürünü almayarak, kullanmayarak büyük bir şey yapmış oluyoruz ancak her bir karesi ve detayıyla Filistin’de yaşananları çağrıştıran hatta canlandıran sözüm ona moda paylaşımları kabul edilebilir değildir. Bu fikri ortaya atan, onaylayan, hayata geçiren, dekor ve kostümleri hazırlayan, kamera karşısına geçip poz veren, o kamera ve cihazların kayıt düğmesine basan her bir kişinin vicdani olarak durdukları nokta içler acısıdır ve hatta bana göre günahsız sivilleri, kadınları, çocukları öldürmek maksadıyla tetiğe basanların vicdanıyla eşdeğer bir noktadadır.
Peki, bunca acımasızlığın arasında bize düşen nedir? Açık ve net boykota devam etmektir. Başlamadıysak bir an önce başlamak, bu arsızlığa ve yüzsüzlüğe ortak olmamaktır. Her gün yüzlerce masum çocuğun ölümüne sebep olanların işlediği suça ortak olmamaktır. Her gün hastane, okul, cami bombalayanların, mermilerini namluya sürmelerine seyirci kalmamaktır. Vicdanınızı çökertmemek, masumların haksız ve hukuksuzca katledildiğini unutmamaktır. Bir cümle de olsa bu yönde kurmaktır. Doğruyu, hakkı, adaleti, ahlakı ve insanlığımızı kuşanmaktır. Evini, yurdunu, ocağını, evini, ailesin kaybeden; zorla hayatları ellerinden alınan anaların sesi olmaktır. Küresel vicdani çöküşe karşı insani bir duruş ortaya koymaktır.
“Zulüm ile abad olanın akıbeti berbad olur” sözüne ve inancına olan itimadımızla zulm ile değil hak ve vicdanla, güzellik ve sevgiyle abad olmaya devam edecek; kötülüğün ve kibrin karşısında duracağız. Coğrafyalarının kaderini değiştirecek çocukları katletme hakkını kendinde görenlere haddini bildirecek çocukların yaşaması için, onları büyütecek anaların yaşaması için, vatanlarına sahip çıkmalarına engel olunan Filistin halkının özgürce yaşaması için…
Yüzyılın Acısı
Tatilde de Ara Vermeden Sizler İçin Çalışıyoruz
Hep Birlikte Yeniden
Prof. Dr. Aykut Gül Hoca'dan Üniversite Öğrencilerine Altın Değerinde Öğütler
Küresel Vicdani Çöküş Ve İnsani Duruş
BİR TEŞEKKÜRÜNÜZÜ ALIRIZ
Kalp Fenerini Söndürmeyenlere Selam Olsun
Çanakkale-Gazze Hattında İnsan-ı Kâmili Aramak
Bizimle canlanacak nice umutlara doğru
Örgütlü olmanın bereketiyle birleştik, birleştikçe büyüdük ve güçlendik
Psikopatik zevzeklerin kuru gürültüsü
Öğretmenlik Meslek Kanunu iptal davası
FİLİSTİN DİRENİŞİ, MÜSLÜMANLARIN GELECEĞİ VE EMPERYALİZMİN ÇÖKÜŞÜ