Adana 1 Şubesi
2191 | | | 24-02-2022
Yeter Bize Vefa Elbiseleri
Mehmet SEZER

1970'lerin ortasını biraz geçmişti. Hakkın yolunda, haklının yanında bir duruş sergileyeceği iddiasıyla Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu ya da kısa adıyla Hak-İş kurulmuştu.

1969- 1972 yılları arasında Ankara’da uzman olarak görev yaptığı Türk Taşıt İşverenleri Sendikası’ndaki tüm bilgi ve tecrübesini Hak-İş’in kuruluşuna aktardı.

Zalime karşı mazlumun yanında yer alması, siyasi düşüncesi ne olursa olsun haklıya sahip çıkması ve kendi inancının tam karşısında bir inanışa sahip olsa bile o kişinin de fikirlerini ifade hakkı olduğunu düşünmesi, renk, ırk, dil, din inancına bakmaksızın yaratılanı Yaratan’dan ötürü sevmesi onun en önemli özelliklerinden birisiydi.

Kendi hak arama mücadelesinde asla başkasına haksızlık yapmadı ve idealleri uğruna, inançları doğrultusunda çalışırken verdi son nefesini.

Memur-Sen’imizin ve Eğitim-Bir-Sen’imizin kurucu Genel Başkanı merhum Mehmet Akif İnan’dan bahsediyorum.

Mehmet Akif İnan… Şair, yazar, mütefekkir, entelektüel, öğretmen, teşkilatçı, eylem ve aksiyon adamı, çelebi, kendisine yakıştırabileceğiniz daha nice güzel hasletlerin sahibi bir adanmış adam… Sendikacılığı ideolojik arenadan kurtaran, sadece Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen için değil Türk sendikal yaşamı için de bir kazanç olan müstesna bir şahsiyettir o.

Onun vizyonerliğini şöyle anlatabilirim; Bir dönem sendikacılık denilince akla anarşizm geliyordu. Çünkü o günkü yetkili sendikaların tek yaptığı şey eylem adı altında yakıp-yıkmak, kırıp-dökmek ve kamu malına zarar vermekti. Tarihe, 'Kanlı 1 Mayıs' olarak geçen ve 34 kişinin öldüğü, 130 kişinin de yaralandığı olaylar daha hafızlardaki yerini koruyordu.

Mehmet Akif İnan, hak arama mücadelesi verirken eylemini yapacak ancak bunu yaparken asla bir başkasına zarar vermeyecekti. Bir dâvâya gönül vermişti ve bu dâvâ neferlerinin her tür zorluğa ve zulme göğsünü geren, sabrı bir kalkan bilip 'gül derleyen' kimseler olduğunu herkese göstermek istemişti.

Zor yıllardı o yıllar ve az önce de vurguladığım nedenlerden dolayı sendikacılık deyince duyarlı insanların tüyleri âdeta diken diken oluyordu.

Eğitim-Bir-Sen sendikacılığı ile tanışmam ilk eğitimcilik dönmelerime denk geldi. Van 100. Yıl Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışan Davut Okçu kardeşim Eğitim-Bir-Sen Van Kurucu Şube Başkanlığı görevini üstlenince o yıllarda şubenin kuruluşuna biz de gücümüz yettiğince katkı sağlamıştık.

Uzun yıllar süren doğu illerindeki görevlerimin ardından Adana’nın Karaisalı ilçesinde bulunan Beydemir İlköğretim Okulu'na atandım. Gerek bana, gerek eşime ve diğer eğitimcilere yönelik baskı, soruşturma ve haksızlıklara boyun eğmedik ve hep direndik ancak bu direnişin örgütlü olmaması nedeniyle mazlumlar hep eziliyor ve haklarını elde edemiyorlardı. Yaşı yetenler o dönemleri çok iyi hatırlayacaklardır. Ülkemizde, adına 'postmodern' denilen bir darbe yapılmış ve halkın oylarıyla iş başına gelen hükûmet cunta, “beşli çete ve işbirlikçileri” tarafından alaşağı edilmişti. 28 Şubat dönemi ülkeyi bir karanlığa doğru sürüklüyordu. Ben bu şerden bir hayır çıktığını düşünüyorum. Çünkü ezilen, hor görülen, insan yerine konulmayan, dışlanan, ötekileştirilenler özünde bu vatanın gerçek sahipleriydi. Suskun duruşlar zalime güç veriyordu. O yüzden bizler susamazdık. Var gücümüzle haykırmamız ve mücadelemize bir anlam kazandırmamız gerekiyordu. 28 Şubat’ın kara bulutları hâlâ üzerimizdeyken Karaisalı'da örgütlü bir güç oluşturabilmek için arkadaşlarımızla birlikte kolları sıvadık ve kısa sürede Eğitim-Bir-Sen Karaisalı temsilciliğini kurduk.

Daha sonra Rabbim nasip etti, Adana merkeze atandım. Eğitim-Bir-Sen Adana Şube Yönetimi'nde Mevzuat ve Hukuk Komisyonu'nu kurduk. Farklı görevlerde bulunduktan sonra dâvâ arkadaşlarımın teveccühleriyle 2010 yılında Eğitim-Bir-Sen Adana Şube Başkanı olarak seçildim.

Üç dönemdir de elhamdülillah bu görevi sürdürüyorum. Sendikamızın 18. kuruluş yılında başladığımız görevimizde kuruluşumuzun 30. yılını kutlamak da nasip oldu.

30. yılımızın üst başlığı olan 'vefa' işte bu geçmiş dönemde yaşadıklarımı getirdi aklıma. Bir arada olmayı, yan yana durmayı, omuz omuza mücadele etmeyi öğütleyen medeniyet anlayışımıza uygun olarak birlik ve beraberlik içinde bir araya geldiğimiz, gerek Adana Şubesi olarak düzenlediğimiz programda gerekse Ankara’da Genel Merkezimizin organize ettiği programda şahit olduklarım beni bir kez daha o yıllara götürdü.

"Bütün giysileri yırtsak yeridir, Yeter bize vefa elbiseleri" diyordu üstadımız, kurucu Genel Başkanımız Mehmet Akif İnan. Vefa elbisesini giyinmiş olanlar söylediklerinde hayrı söyler ve birbirlerine karşı hayrı dilerler. Diğerlerine göre değil değerlerine göre hareket ederler. Bizler de yolumuzdan bir an olsun sapmadan bu idealler uğruna mücadelemizi vefayla sürdürüyoruz.

Mazlum coğrafyalardaki zulümlere karşı sesimizi yükselttiğimiz eylemlerimiz Müslümanlara olan vefamıza bir delildir.

1 Mayıs eylemlerinde ve toplu sözleşme dönemlerindeki mücadelelerimiz de üyemiz olsun olmasın tüm çalışanlara karşı vefamıza işarettir.

Yine üyelerimize verdiğimiz hukukî destekler, şubemize ait binamızın faaliyete geçirilmesi, sendika binamızda yer alan toplantı salonumuza merhum Mustafa Yakar başkanımızın adının verilmesi ve bir vefa kitabı olan “Sevdam Dâvâm Sendikam” kitabımız da üyelerimize karşı vefamızın göstergesidir.

“Sevdam Dâvâm Sendikam” kitabıyla tarihe not düştük. Şimdi de ilçelerimizde geçmiş dönemlerde başkanlık yapmış isimleri tespit edip sendikamıza büyük emekleri geçen başkanlarımızı bir araya getirmeye devam ediyoruz.

"İnsan nisyanla maluldür, unutur" derler. Ancak biz unutamayız. Ânı, çağı, insanı ve insanlığı ihya olarak gördüğümüz dâvâmıza hizmet ederken veya hizmeti sonrasında vefat eden başta kurucu genel başkanımız Mehmet Akif İnan’ı da Şükrü Gökdemir, Erol Battal ve geçtiğimiz yıl yitirdiğimiz Genel Başkan Yardımcımız Mithat Sevin’i de Şube eski Başkanlarımızdan Mustafa Yakar’ı da yine geçtiğimiz yıl yitirdiğimiz Hıdır Ünverdi kardeşimi de unutmadık ve unutmayacağız.

Unutulmazlarımıza Rabbimden rahmet diliyorum. Allah bu dâvâya hizmet eden herkesi muhafaza buyursun, ayaklarını yürüdükleri yollarda sabit kılsın.

Elbette ki bundan sonra da bu kutlu kervan; "Her eylem yeniden diriltir beni" anlayışıyla yoluna devam edecektir. Ancak bu dâvâya emek, gönül ve ömür verenlere yönelik vefayı bir an olsun unutmayarak…

Üstadımız Mehmet Akif İnan’ın dediği gibi; "Başımı taşlara vurabilirim, Aklımdan çıkarsa anılarımız."

Tüm Yazılar
1 YETKİDE 10. GURUR YILIMIZA DOĞRU
2 İLKSAN SEÇİMLERİ ÜZERİNE
3 Yüzyılın Acısı
4 Can Terler Anısına
5 Kitaplar, Fikirler ve Yolcular
6 Algıdan Olguya, Yalandan Gerçeğe
7 Okullarımız BELEDİYE MODELİ ile Nefes Aldı
8 Uzman ve Başöğretmenlik Tartışmaları Üzerine
9 GEÇ GELEN ADALET, ADALET DEĞİLDİR
10 SABİT GELİRLİLERİ ENFLASYONA EZDİRMEMEK İÇİN ÇÖZÜM EŞEL MOBİL SİSTEMİDİR